UMUT SÖMÜRÜSÜI
Toyota Fabrikası’na yeni elemanlar alacakmış, nereden icap ettiyse! Bunu yeğenimin iş müracaatından öğrendim.
Bir arkadaşının aramasıyla harekete geçen yeğenim, geldi yanıma ve “Amca, millet işe girmek için araya torpil koyuyor, beni müdür aradı ve gel görüşelim dedi” diye heyecanlı heyecanlı anlattı.
Yeğenim, öyle sıradan vasat biri. Herhangi bir konuda ustalığı olmadığı gibi, öyle prezantabl biri de değil. Askerden döndükten sonra sağda solda çalışıp harçlığını çıkarmaya çalışıyor.
Neyse, ben de merak ettim, görüşmeye ben götürdüm. Yolda birkaç sefer müdürü arayıp adres aldı, sorular sordu. Şaşırdım doğrusu. Koskoca müdür, işi gücü bırakmış, yeğenimle ilgileniyor.
Toyota misafir girişine gittik. İçeride 15 kişilik bir gurup, hepsinin elinde “Ada Tıp” çantası… Sanırsınız ki tıp fakültesi öğrencileri, okullarının amblemini taşıyan çantayla eğitim alıyorlar! Gurup, ‘Haydi arkadaşlar, içeri’ denilince aradaki diğer güvenlik kapısı açıldı ve yan odadaki gurupla beraber 30 kişi kadar daldılar içeriye.
Geriye kalan yeğenim ve bir kişi daha, yan odadan çıkan müdür ile ayaküstü konuşmaya başladılar. Böyle iş görüşmesi mi olur diye yadırgadım doğrusu. Çünkü hayatımda sayısız iş görüşmesi yapmıştım. Az sonra ‘Hayırlı olsun’ sesi ile ayakta başlayıp ayakta biten iş görüşmesi sonucu, tamam, dedim, bitti bu iş. Yeğenim işe girdi! Hem de herkesin girmek için can attığı Toyota Fabrikası’nın yemek servisine…! Eline bir liste vermişler, bunları tamamla, haftaya pazartesi işbaşı yaptırabiliriz, demişler.
Çıkışta, elindeki listeye baktım, öyle ahım şahım şeyler istenmiyor. İkametgâh, sabıka kaydı gibi sıradan evraklar… ‘Yahu ne de kolaymış işe girmek, biz de işsizlik arttı diye abartıyormuşuz. Acaba seçim yatırımı mı?’ diye düşünürken, listedeki bir detay dikkatimi çekti. Tam teşekküllü bir hastaneden sağlık raporu almak yerine, özel bir klinikten film ve tahliller yaptırılması isteniyordu. Klinik, Adapazarı’nda iki yerde vardı ve adı sanı da duyulan bir yer değildi. Belki de ben duymamıştım.
Adı bende saklı tıp merkezinin internetten telefonunu bulduk ve sorduk; ‘Tahliller ve filmler kaç para, sonuçlar ne kadar sürede veriliyor?’ Cevap, biraz şaşırtıcıydı ama ben bekliyordum böyle bir cevabı artık, ‘105 lira, ne zaman isterseniz gelin, sonuçları hemen veriyoruz!’
En kıytırık tahlilde bile yarım gün bekletiyorlardı bizi devlet hastanelerinde! Teknoloji baya ilerlemiş demek ki!
Hem neden Ada Tıp değil de bu kuruluşa yönlendiriyorlardı? Özel bir anlaşma olması ve tetkike gelen kişinin para ödememesi gerekmez miydi?
Jeton, sonradan dank etti, iş müracaatına gelen 7.000 kişi varmış! 105 lira ile çarpın. Ortaya 735.000 lira gibi muazzam bir servet çıkıyor.
Karasu’ya geldiğimizde, düşüncelerimi kardeşime anlattım. Orada bulunan gençlerden biri atıldı; ‘’Beni de aynı şekilde iş görüşmesine çağırdılar. Tahlilleri oldum. Sonra da, ‘biz sizi ararız’ dediler. Hala arayan soran yok” dedi.
İş görüşmesi adı altında Ada Tıp’a ve yeni kurulan bir sağlık kliniğine para kazandırılmak isteniyor. İzlenimim o. Ancak, yeğenim yine de evrakları tamamlayıp 105 lirayı da gözden çıkararak müracaat yapacak. Pazartesi işbaşı yaptırılmazsa, nitelikli dolandırıcılık yapılıyor diye savcılığa suç duyurusunda bulunacağım.
AH ANNELER
Annem, devamlı haberleri seyreden birisi... Ayrıca yurtdışında da bulunmuş, emekli olunca gelip Karasu’ya yerleşti. Zaman zaman da siyasi konularda konuşuruz. Referandum’da benimle beraber ‘Hayır’ oyu kullanacaktı. Almanya’da yaşayan Kardeşim, annemi arayıp, ‘Evet’ oyu kullanmasını, yoksa küseceğini filan söylemiş. Ne de olsa Almanya gibi bir yerde sosyal güvencesi var. Gel Türkiye’ye desen gelmez! Senelik iznini de gelir paşalar gibi yapar gider. (Biz daha Karasu’dan çıkamıyoruz!)
Annem, rahatsız olduğunu, oy kullanmaya gidemeyeceğini söylemiş. Sonra da bana izah etti, “Gidip evet desem sen küsecektin, Hayır desem O küsecekti. Ben de kullanmadım!”
**
Teyzeme oğlu baskı yapıyor, ‘Evet’ oyu kullan diye… Sonra da kızı arıyor, İstanbul’dan, “Hayır demezsen bir daha oralara gelmem!” diye. Sonuçta kızı ağır basıyor ve ‘Hayır’ oyu kullanıyor, teyzem. Akşama oğlu soruyor, “Anne, ‘Evet’ dedin değil mi?” Teyzem, yüzü kızarıyor ve gerçeği itiraf ediyor; “Oğlum, sen hep burada yanımdasın. Ama ‘Hayır’ demeseydim ablanı bir daha göremeyecektim!”
Peşinden de ekliyor, “Ben şimdi bir de Babana hesap vereceğim!”
ARTIK BEN DE ÖZGÜRÜM
Referandum akşamına kadar CHP Karasu İlçe Yönetimi’ndeydim. Siyaseten tarafsız kalma gayretlerim, İlçe Başkanı’nın gayretleri ve hatırını kıramamam sebebiyle bir anda yönetime girecek kadar ilerledi. Hatta birçok arkadaşım, beni artık tarafsız bulmadıkları için eleştirir oldular.
Pazartesi günü partideki tüm görevlerimden istifa ettim. Omzumdan bir yük kalktı.
Burada çok güzel dostluklar edindim. Değerli Başkan Nurhan Aydın, İdris Bayram, Bülent Ülkü, Gül Zorlu, Bahattin Çağlayan, Azmi Er, Yusuf Demircioğlu, Kemal Yıldız ve diğer adını sayamadığım birçok yüreği güzel insan…
Ben artık aranızda yokum ama hepinizin yüreğimde yeri ve sevgisi var. Şimdilik bana müsaade, az dinleneyim.