Biz bu filmi seyrettik!

Dalgalar kumsalı yutarak ilerliyor, evler yıkılıyor! Ankara'ya haber verin, dalgakıran yapsın, bizi kurtarsın, diye feryat ediyoruz! Ankara da sahil iyice temizlenene kadar kılını kıpırdatmıyor; varsa eğer ruhsatsız iskânsız yapılar, yıkılarak sahilin temizlenmesini bekliyor sanki!

Gerçi geçen sefer deneme yanılma yoluyla bulduk ne yapılması gerektiğini, önce boynuzlar dizildi, sonra onlar sökülerek dalgakıranlar. Bu sefer ne yapılacağını hepimiz biliyoruz, sahil boyu dalgakıranlar yapılacak! Çünkü deniz, tam da dalgakıranların bittiği yerde ilerliyor!

Hani bir zamanlar sahildeki barakaları yakıyorlardı ya, gizli güçler, sahilde temizlik olsun diye... Şimdi de seyrediyorlar, şu sahilde tek başına herkese meydan okuyan yapı yıkılsın diye... Öyle değil mi, onun var da bizim niye yok! O, denize sıfır binasında keyfini sürüyor da, bize neden çivi bile çaktırmıyorlar! Arsaları satarlarken iyiydi! Yoksa nazar mı değiyor!

Belediye de seyrediyor bizim gibi... Yapı sahibi diyor ki, "Belediye bir şey yapmadığı gibi, bizim de müdahale etmemize müsaade etmiyor"

Biz bu sahneyi de seyretmiştik. Taşlarla, beton yığınlarıyla etrafı çevrilen bir bina vardı, Neşe Çay Bahçesinin arkasında. Yarımada gibi duruyordu. Etrafını güçlendirirken Belediyeden izin mi almıştı sanki! Sonra ne oldu, o da diğer yapılar gibi dalgalara dayanamadı!

Doğrusu, kıyı kenar çizgisi içinde kalan bütün arsa ve yapıların Devlet tarafından kamulaştırılması. O bina da artık kıyı kenar çizgisine dahil olmakta çünkü. Sahil yürüyüşüne çıkan biri, oradan geri mi dönecek, yoksa özel mülk bahçesine mi girecek?

Neler yapılması gerektiği konusunda herkesin bir fikri var, çoğu da ortak; sahile yapılan dalgakıranların devam etmesi... Deniz şimdilik bizim Karasu merkezin sahilini yiyor ya, biraz da Küçük Karasu ve Kuyumculu'nun sahilini yesin! Yoksa limanı mı kaldırsak! Ciddi ciddi bunu söyleyenler var. Belki de Karasu'nun yerini değiştirmeliyiz!

Aslında hiçbiri değil. Neler yapılmasını biliyoruz da...

Peki ne yapılmayacağını biliyor muyuz?

Biz biliyor muyuz, Ankara biliyor mu ne yapmamamız gerektiğini? Liman işletmecisi biliyor mu, İçtaş biliyor mu? Ne yapmalıyız da, deniz kumsalı yemesin? Aslında hepimiz biliyoruz. Biliyoruz ama işimize gelmiyor!

Deniz, kendinden alınanı geri alıyor, yani kumu.

Hatırlarsınız, dalgakıranlar ilk yapıldığında, liman tarafındaki ilki, sahil ile birleşmişti. Sahil park yanındaki dalgakıranlara da yürünerek gidiliyordu. Bu, hepimizin hoşuna gitti. Sahilimiz, genişliyor, kumsalımız büyüyordu.

Sonra ne mi oldu? Liman girişinin 12 metre derinlikte olması gerekiyordu, gemilerin rahat girip çıkması için. Bu sebeple bir gemi, devamlı dipten kum alıyordu, alması gerekiyordu. Çünkü dalgalar ve akıntılar devamlı dolduruyordu. Alınan bu dip kumu, sahildeki kumların akıntıyla tekrar geri gelmesi sonucu süreklilik kazanıyordu. İşletme dipten kum alıyor, deniz ise sahilden!

Dipten alınan bu kumlar ne oldu? Karasu'nun kumu nereye gitti? Kim çaldı kumumuzu?

Bildiğim kadarıyla bir kısmını liman düzenlemesinde çalıştırdıkları müteahhite iş karşılığı verdiler. Belki de bir kısmını sözleşme gereği açığa geri döktüler ama hiç sanmıyorum. Bu kumların taşınmasını hepimiz seyrettik. Liman işletmesi, halk, belediye, mal müdürlüğü, sahil güvenlik… (Ben demiştim!) Şimdi ise hep beraber cezasını çekiyoruz!

Sahil giderse hepimiz gideriz. Biran önce dalgakıran inşaatlarının devam etmesi lazım. Belediyenin, bir an önce Ankara'daki vekilleri harekete geçirip ihale açılmasını sağlaması lazım. Kumsalsız Karasu olmaz. Ve bir şey daha lazım;

"SAHİLDEN KUM ALANA AĞIR PARA VE HAPİS CEZALARI!"

YORUM EKLE