ADD KARASU 20’NCİ YILINDA

ADD KARASU 20’NCİ YILINDA

   Sakarya ilimizin ve ülkemizin şirin turistik beldelerinden sayılan Karasu ilçesinde kuruluşunu gerçekleştirdiğim ADD Karasu Şubesi 20’nci yılında. Karasu ADD’nin 20’nci Yıldönümü Kutlu Olsun.

   ADD Karasu Şubesi, Ekim 2000’de fiilen faaliyetine başladı. Bu güzide derneğin ilçemde kuruluşunun oluşturulmasına dair prosedür talebim için Ankara Genel Merkez’ince 10 Kasım 2018 tarih ve 3858 sayılı yazısıyla bilgilendirilmiştiysem de fiiliyat için 2019 Eylül’ünde Genel Merkez’e gittiydim. Gerçi önceleri ADD ismini duymamıştım. 1986 yılının yazında Gazipaşa Ortaokulu ek binasında bir bütünleme sınavı görevinde bulunurken Atatürkçülükten bahsettiğimi belirten Matematikçi bir bayan öğretmen arkadaş, bana ADD dergisi aboneliğiyle ilgili tanıtıcı matbu bir pusula uzatıp “Abone ol, üye ol!” demişti;  ADD’yi işte bu abonelik başvuru pusulası sayesinde öğrenmiştim.

   İşlerin yoğunluğundan olsa gerek ADD işlemleri gecikmişti. 17 Ağustos gecesi oluşan büyük sarsıntının yarattığı tedirginlikle erken kalkmıştım. İşçilerin gelmesi gecikince ve de gelmeyince durumun vahameti daha da belirginleşmeye başlamıştı! Kahvaltının ardından elma ağacının dibine kaygıyla oturmuştum işçiler geciktiğinden. Bahçede bulunduğumdan mahalle ve ilçedeki gelişmeleri bilmiyordum, sonraları bilgi edindikçe üzüldüm.  İlçede deprem beklenmedik bir tahribat yapmış, yıkıntılar, ölüm  ve yaralanmalar oluşmuş, velhasıl herkes kendi derdine düşmüştü..

   Depremin yarattığı şoku atmaya çalışırken Gazi dedemin Ortaokul son sınıfında yaptığım bir röportaj ödevime dair anlattığı savaş yıllarının anıları hayalimde canlanmıştı ki, elimde bulunan isim listesi defterine bir şeyler karalamaya başlamıştım: “Atatürk’ün yüce önderliğiyle coşarak /Yeniden o şanlı istiklâlimize erdik!/Oluşturulan engelleri bir bir aşarak/ Ulusal yaşantımıza yeni bir yön verdik..” diye oluşan dört bölümden oluşan 19 mısralık bir şiir oluşmuştu..  1999 Marmara Depremi’nde Sakarya ADD de yerle bir olmuştu! Depremin oluşturduğu karmaşık düşünceler esnasında şiirimi yazarken bir meslektaşımın yıllar öncesi söylemiş olduğu sözü anımsadım.. Bu söz de bana ilham kaynağı olup ilçemde ADD kuruluşuna dair fikrimi depreştirmişti.. Önceleri hayalini kurduğum ADD şubesinin açılışına dair Ankara yolculuğu hasıl olmuştu Genel Merkeze gidip görüşmeler yapmam için..

   ADD Genel Merkezi’ne gittiğimde Genel Başkan Yekta Güngör Özden Bey henüz gelmediğinden Genel sekreter bayanla Karasu’da ADD’nin kuruluşu konusunda konuştum. Sohbet esnasında elimdeki taslağı gösterdim ve dedim ki; Bir engel tanımıyorum. Gösterdiğim  (A4 üzerinde çizimini yaptığım) Bayrak ve Türkiye haritalı taslakta belirlediğim örnekte görüldüğü gibi kısacası AND, açılımı ise Atatürkçü Nesiller Derneği de alternatif dernek fikriyatımın bir örneğidir, dedim.. Gösterdiğim taslakla ilgili konuşurken Genel Başkan Yardımcısı Av. Ertuğrul Kazancı Bey geldi. Bu sefer de kendisiyle görüşmeye başladım.. Sohbet uzayıp giderken laf (Vaktiyle Bolu, günümüzde ise Düzce iline bağlı) Akçakoca ilçesinin Melenağzı köyüne geldi, yöre halkının gürcülüğünden bahsetti.. Sohbet sürerken bana,“ Seni gidi Gürcüce bilmez seni!” deyince ben de kendisine, “Anam babam gürcüdür ama benim özüm Türk’tür; Benim dedem Stalin değil, benim dedem Atatürk’tür!” deyiverdim. Biraz gülüştük.. (22 Haziran 2016’da vefat eden Av.Ertuğrul Kazancı Bey Artvin kökenliydi.)

   Av. Ertuğrul Kazancı beyle laflarken Yekta Güngör Özden Bey odasına gelmişti ve bu sefer de Yekta Güngör Bey’in odasına geçerek kendisiyle görüşmede bulundum.. Ardından da öğretmenlikten ve Karasu’dan bahsettik.. Hoş bir sohbetin ardından, götürmüş bulunduğum Atatürkçülük tanımlı panomdaki sözlerle ilgili yorumlarda bulunduk.. “Atatürk Devrimleri” sözcüğünün yerine “Türk Devrimleri” sözcüğünün yer almasının daha uygun olacağını, Atatürk’ün vaktiyle “Türk Devrimleri” sözünü kullandığını ve bu nedenle “Türk Devrimleri” olmasının daha uygun olacağını önermişti.. Ve sohbetin ardından vedalaştık.. (Panodaki yazı şöyleydi: ATATÜRKÇÜLÜK; Atatürk İlkelerini ve Atatürk Devrimlerini Benimsemek, Savunmak ve Yaşatmaktır.” “Ülkümüz, Atatürk’ün Ülküsü; Yolumuz, Atatürk’ün Yoludur.”

   1999 Eylül’ünde belirleyip gönderdiğim Kurucu Yönetim Kurulu önerim kabul edilip tarafıma Kurucu Yönetim Kurulu yetki yazısı gönderildi ve bu belgeye istinaden dernek işlemlerine başladım; il dernekler masasında 54-013-015 – 1999 kayıtlı olan bu güzide ADD’nin şirin beldemizde kuruluşunu sağladım.

   Dernek kongresi ve organlarının belirlenimi Ekim 2000’de oluşacaktı  bu ilk yönetimin teşkili için il gazetesine kongre ilanını vermemle.. Bir de dermeğe dair bir yazı verdiydim. “ADD Karasu Şube Başkanının açıklaması” başlığıyla gazetede yer verilen bu açıklama yazım şöyleydi:

   “Atatürk ve Atatürkçülük bilinci ve sevgisinin geliştirilip Atatürk İlkeleri’nin ve Ata’mızın gerçekleştirmesine öncülük ettiği Türk Devrimleri’nin daha iyi kavranılmasına, bilinçli savunulmasına ve de yaşatılmasına önemle ihtiyaç duyulan bir ortamda Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü daha iyi anlamak ve yaşatabilmek için kurulan Atatürkçü Düşünce Derneği, her ilçe ve beldelerimizde yaygınlaştığı ölçüde gençliğimizin bütünleşip kaynaşması, Atatürkçü Gençlik diye adlandırılan bilinçli kesimin yaygınlaşması söz konusudur.

   Atatürk Türkiyesi’nin Atamız’ın gösterdiği hedefler doğrultusunda ilerlemesinin önemini iyi kavrayan, Atatürk Cumhuriyeti’nin savunuculuğunun ve yaşatıcılığının bilincinde bulunan Atatürkçüler, Atatürk Yolunda Birlik ve Dayanışma’nın yaygınlaşmasına gayret gösterirken, büyük Atatürk’ü, Atatürkçülüğü kendi sinsi şer amaçları için araç edinmeye yeltenmek isteyenleri de iyi tanımayı, bunların sızmalarına fırsat vermemeyi bir görev bilmektedirler.

   Bir Atatürkçü Düşünce Derneği’nin üyesini düşünceleri ADD doğrultusunda olması yanı sıra ilgi duyduğu veya benimseyeceği siyasi oluşum da Büyük Atatürk’ümüzü önder almalı; Atatürk’ümüzün sözlerini ve eserlerini benimseyip Atatürk İlkeleri’nin ve Türk Devrimleri’nin savunucusu ve yaşatıcısı konumda bulunmalıdır.”(Yeni Sakarya, 8 Eylül 2000 Cuma)

   19 Nisan 2000 Pazar günü ADD Bölge Dernek Başkanlarının İstanbul’a çağrılmasıyla oluşturulan bir toplantıda yazmanlık görevini üstlenmiştim. (Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Bey’in Cumhurbaşkanı adayı olmasıyla ilgili olarak isminin henüz gündemde olmadığı günlerdi) İki kişiden oluşan bu yazmanlık görevim esnasında konuşulanları not alırken salondaki hava arada bir gerginleşmeye başlıyordu. Divan Başkanının gereği açıklamaları yapması üzerine eleştirinin dozu hafiflemişken arka taraflardan birisinin  “Emir kulu değiliz.” demesinin ardından salonun arka tarafında, çıkış kapısına yakın bölümdeki biri de salondaki atmosferden muzdarip olsa gerek ki ayağa kalkıp gür bir sesle “Biz asker değiliz!” diye bağırdıydı. Bu söz üzerine bende istem dışı bir tepki hâsıl olmuş ki, yazmanlık kürsüsünden sert bir sesle “Evet, Askeriz!  Mustafa Kemal’in Askeriyiz!” diye bir tepkide bulunmuştum.

    İlçemde kuruluşunu sağladığım ve kurucu başkanlığını yaptığım bu güzide dernekle ilgili faturalı faturasız tüm harcamalarımı, dernek bürosunun kirasını kendi cebimden karşıladım. İl ve ilçe basınına önemli günlerle ilgili ilanlar verdim, demeçlerde bulundum, yazılar yazdım. Başlangıçta dört yapraklı, sonraları tek yapraktan oluşan takvim bastırıp ücretsiz dağıttım. 2007’de bir başa ilçe okuluna isteğim dışında atandığımdan 2008 yılı kongresinde yeterli oy alamadığım için yeni yönetime giremediğimden dolayı dermek evraklarını yeni yönetim başkanına (isteksizce) devretmiştim.

   Geç katıldığım salonda Türk bayrağı ve Atatürk’ün resmi bulunmayan ve yazmanlığa üye dışı olan BTP ilçe başkanın (H.E.) salonda bulunmasını garipsediğim, yazman seçilmesine karşı çıktığım 2010 kongresinde ısrarlarıma rağmen oylama öncesi bana konuşma hakkı verilmedi!  (Seçimden sonraki bölümde konuşursun(!) denildi. Seçim sonrası dağılma oluşacağından boş sandalyelere konuşmam istenildi herhalde!)  Söz hakkı talebimde ısrar ettikçe, üye dışından belirlenen divan başkanı (Av.B.S.) “Kongrenin akışını engellemekten salondan atılırsın!” demesine de direndiysem de salondan bana bir destek gelmedi ve (daha hazini) oylamayı geciktirdiğime dair serzenişler oluşmaya başladı ve bu yüzünden direncim yetersiz kalmıştı! 

    Dernek Vezne Defteri kaydına göre alacaklı göründüğüm1,964,33 TL’nin kayıtlarda kime aitliği belli olmadığından oy çokluğuyla silinmesi kararlaştırılmıştı 2010 kongresinde!  2012 kongresinde de yine (Av.B.S’ca) bana verilmeyen söz hakkı talebime dair ısrarımda direndiğim bir esnada bir üye (Av.E.A.) “Bırakın adam konuşsun!” demesi üzerine söz hakkı aldım. Derneği kurmamdaki gayemi ve içinde bulunulan günün koşullarını anlattıktan sonra bu güzide derneğin başkanlığına yeniden talip olduğumu belirterek konuşmamı tamamladım. Konuşmam esnasında sözlerimin yazılmayıp beklenildiğini görünce tepkide bulunduydum. Konuşmamın dinlenildiği ve bitiminde özetinin yazılacağının söylenmesine de yine tepki gösterdim.  Bu 2012 kongresinde sanırım tepkim salonda olumsuz bir etki yaratmış herhalde ki, yapılan seçimde yönetime girebilmeme dair yeterli oy alamadım.

   İlginçliklerine tanık olunan kongrelerin mazisi eskiye dayanır. Vaktiyle Lozan’la ilgili görüşmeler sürerken, yüce Meclis’imizin kuruluşunu sağlayan Mustafa Kemal’e dair seçilme haklarından mahrum edilmesine şer bir önerge oluşturulmuştu!

   Mustafa Kemal’in kuruluşunu sağladığı yüce Meclis’te Mustafa Kemal’e muhaliflerden oluşan üç mebus [Erzurum Mebusu Süleyman Necati, Mersin Mebusu Selahattin, Canik (Samsun) Mebusu Emin] tarafından 2 Aralık1922’de oluşturulan bir kanun teklifinin 14’üncü maddesi, “Mebus seçilecek kişinin bulunduğu yörede beş yıl ikamet etmesi” şartıydı. Böyle bir kumpasla Mustafa Kemal’in seçilme hakkı engellenilecekti! Meclis 2. Başkanı Adnan Bey gelen önergenin görüşülmeden oylanılması gayretindeydi. Söz konusu tutanağın okunması için salonda öneriler artınca Başkan Adnan bey, “Teamül gereği, bu kanun teklifinin okunmadan komisyona gönderilmesi gerektiğini” söyler. Bunun üzerine Ankara Mebusu Mustafa Kemal Paşa ayağa kalkarak: “Efendim! Bu kanun tasarısı doğrudan şahsımı ilgilendirdiğinden, izin verirseniz birkaç kelime ile düşüncemi bildirmek istiyorum” diyerek söz ister ve der ki; ”Erzurum Milletvekili Süleyman Necati, Mersin Milletvekili Selahattin ve Canik Milletvekili Emin beyefendiler tarafından teklif edilen kanun tasarısı, doğudan doğruya benim şahsımı vatandaşlık haklarından yoksun bırakmak maksadını güdüyor.”(Gz.M.K.A.) (Salonda “Haşa!” sesleri yükselir ve ardından Mustafa Kemal konuşmasına devam eder.)

   “14. Maddede yazılı olan satırları gözden geçirecek olursanız orada deniliyor ki: ‘Büyük Millet Meclisi’ne üye olabilmek için, Türkiye’nin bugünkü sınırları içindeki yerler halkından olmak veya kendi seçim bölgesi içinde yerleşmiş bulunmak şarttır. Ondan sonra göçmen olarak gelenler, yerleştikleri tarihten itibaren beş yıl geçmiş ise seçilebilirler.”

   “ Maalesef, benim doğum yerim bugünkü sınırlar dışında kalmış bulunuyor. İkincisi, herhangi bir seçim bölgesinde beş yıl oturmuş da değilim. Doğum yerim bugünkü milli sınırların dışında kalmıştır. Fakat bu böyle ise bunda benim en küçük bir kasıt ve kabahatim yoktur. Bunun sebebi, bütün memleketimizi, milletimizi batırıp yok etmek isteyen düşmanların işgal ve istila hareketlerinin kısmen önlenememiş olmasıdır. Eğer düşmanlar maksatlarında tam bir başarıya ulaşmış olsalardı, Allah korusun, bu tasarıya imza koymuş olan efendilerin de doğum yerleri sınır dışında kalabilirdi.”

   “Bundan başka, bu maddenin gerektirdiği şartlar bende yoksa, yani beş yıl sürekli olarak bir seçim bölgesinde oturmamış isem, o da vatana yaptığım hizmetler yüzündendir. Eğer bu maddenin istediği şartları yerine getirmeye çalışsaydım, İstanbul’u kazandırmaktan ibaret olan Arıburnu ve Anafartalar’daki savunmalarımı yapmamam gerekirdi. Eğer ben bir yerde beş yıl oturmaya mahkûm olsaydım, Bitlis ve Muş’u aldıktan sonra Diyarbakır’a doğru yayılan düşmanın karşısına çıkmamam gerekirdi. Bu efendilerin istediği şartları taşımak isteseydim, Suriye’yi boşaltan orduların döküntülerinden Halep’te bir ordu kurarak, düşmana karşı savunmaya geçmemem ve bugünkü milli sınırlar dediğimiz sınırları çizmemem gerekirdi. Zannediyorum ki ondan sonraki çalışmalarım herkesçe bilinmektedir. Hiçbir yerde beş yıl oturamayacak kadar çalışmış bulunuyorum.”(Gz.M.K.A.) (‘Sinan Meydan)

   “Ben sanıyordum ki, bu yararlılıklarımdan dolayı ulusumun sevgisini, saygısını kazandım. Ve belki bütün İslam dünyasının da gözüne girmiş bulunuyorum. Bütün bu sevgilere karşılık, yurttaşlık haklarımın elimden alınmak isteneceğini hiç düşünemezdim.”

   “Tasarlıyordum ki yabancı düşmanlar canıma kıymak yoluyla bu yönden yararlı olmaktan beni alıkoymaya çabalayacaklardır. Ama hiçbir zaman aklımın köşesinden geçmezdi ki yüce Meclis’te bunlarla bir düşünen iki üç kişi olsun çıkabilecek! Bunun içindir ki şimdi ben anlamak istiyorum: Bu baylar seçim bölgeleri halkının duygularını ve dileklerini mi dile getiriyorlar? Yine bu baylara karşı söylüyorum: Milletvekili olduklarına göre bütün bir ulusun da vekili sayılırlar. Peki, ulus bu baylarla bir düşüncede midir? Benim yurttaşlık haklarımı elimden almak yetkisi bu baylara nereden verilmiştir? Bu kürsüden, yüksek kurulunuza ve bu bayların seçim bölgeleri halkına ve bütün ulusa soruyorum ve karşılık istiyorum.”(Gz.M.K.A.) der.  Ulusal önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konuşması etkisini gösterdi ve ihanet kanun teklifi reddedildi..

   Dünkü düşman işgaline ve mezalimlerine karşı Millî Mücadele için onca çabayla önderlik ederek yüce Meclis’imizin kuruluşunu sağlayan Mustafa Kemal’e muhalif kimilerince tertiplenen hak mağduriyetine dair bir entrikayla Mustafa Kemal’i saf dışı edip etkisizleştirme, hazıra konup biat ettirme isteği ruhsuzluğu bariz bir namertlik, bir hainlik, bir kalleşlik değil de neydi?! Bu namertlerin, bu hainlerin, bu kalleşlerin bu alçaklık dayanışması nasıl benimsenebilinirdi?!

   Yukarıdaki konuşmasında görüldüğü gibi kendisine yönelik bu sinsi şer entrikaları öğrenen Mustafa Kemal Paşa, Kongre günü divan başkanından öncelikli söz hakkı alarak vatan hizmeti nedeniyle beş yıl bir yerde ikamet etmesinin mümkün olmadığını, böyle bir durum olsaydı Çanakkale’de, Doğuda, Suriye yöresinde düşmana karşı yaptığı püskürtme mücadelesinin olamayacağını ve bu nedenle bahse konu kimi kıstasların günün koşullarına uymadığını ve bu nedenle rakiplerince verilen bu kanun teklifi önergesinin kendi şahsının aleyhine yönelik kurgulandığını anlatması ve böylelikle rakiplerince tezgahlanan sinsi şer oyunun bozulup iptalinin teminini sağlaması durumu büyük bir önem arz etmektedir. Ya Mustafa Kemal Paşa, kendisinin engellenilmesine yönelik bu şer entrikadan haberi olmasaydı, öncelikli söz hakkı alıp bu şer oyunu bozmasaydı halimiz, istiklâlimiz ne olurdu? (Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e minnettarlık, sevgi ve saygı ulusal bir görevdir)

   Bu durum da gösteriyordu ki, Kongrelerde söz hakkı alma talebi daima meşrudur, tıpkı Mustafa Kemal’in direndiği gibi.. Oysa yukarıda da belirttiğim gibi 2010 kongresinde konuşturulmadım, 2012 kongresinde de konuşman engellenilmek istenildiydi.. Bana karşı böyle bir engelleme tutumu namertlik değil de nedir? Bu namertlik tutumu kınıyorum, kınıyorum; sinsi şer entrikaları lanetliyorum.!

   Şirin ilçemizde kuruluşunu sağladığım Karasu ADD’den şahsım adına Ocak 2013’te taahhütlü bir sarı zarf gelmişti. Bu taahhütlü zarf içinden çıkan dernek adına düzenlemiş olan bu matbu kağıtta aşağıdaki yazıyı okuyunca çok şaşırmıştım.!  Ve öğleden sonra postaneye giderek dernek adına aidat borcumu yatırmıştım (ama alınmamıştı)!! Karasu ADD patentli  ve yeni başkan Sefa İngenç imzalı bu yazıda; “2012 yılına ilişkin ödentinizi 31.12,.202 tarihine kadar ödemediğiniz tespit edilmiştir. Dernek Tüzüğümüzün 8/a maddesi hükmüne dayanarak, Yönetim Kurulumuzun (Ek-A) 02.01.2013 tarih ve 147 sayılı kararı ile 31.12.2012 tarihi itibariyle Dernek Üyeliğiniz düşürüldüğünü ve durumun tarafınıza bildirilmesine karar verilmiştir.”  denilmekteydi.!

   Oysa (vaktiyle derneğe üye kaydettiğim ve) kuruluşun sağladığım Karasu ADD’den üyeliğimin düşürülüşünde imzası bulunanlardan yeni başkan, sayman, yazman ve bir üyenin benim başkanlık dönemimde bana fiilen tek bir kuruş aidat ödentileri yokken (ve hatta birçok üyenin de aidatları, cebimden yaptığım gider harcamalarımdan dönüştürerek tarafımca karşılanmışlığından kedilerinden de alacaklı bir konumdayken) bana dair “aidatımı takvim yılı içinde ödemedi!” savlı böyle bir kararın alınışını  tuhaf bulup yadırgadım, lanetledim, lanetledim, lanetliyorum.. (Benden sonraki başkan Sefa İngenç’in Dernek Vezne Defteri’ninin 2005,2006 ve 2007 tarihli sayfalarındaki makbuz verisi kayıtlarında ödentisinin olmadığından yönetime adaylığı engellemem ya da devretmemem gerekliymiş demek ki!)(Çünkü görüştüğüm Süha bey, durum buysa devretmeseydin(!) demişti..)

   Şanlı ecdadımızın, Kahraman Atamızın kutsal yadigarı bu güzel vatanımızın yücelmesi, halkımızın huzur ve refahı, hürriyetimizin ve Cumhuriyetimizin aydınlık güzel yarınlarının ebediliği ancak vatan için sebat ve azimli dürüst çalışmalarla sağlanır..

**

  Karasu ADD’nin kuruluşunda bana üyelik desteğinde bulunan altın kişinin yer aldığı Kurucu Yönetim Kurulu üyeleri (1999):

Başkan: Kemal KOÇÖZ   (Öğretmen),

2. Bşkn.: Muzaffer TATLI    (Mali Müşavir),

Yazman: Timuçin CENGİZ  (M.Mşvr. Yrd.),

Sayman: Mehmet ACAR    (E. Esnaf) (Merhum),

Ü y e     : M. Ali FİDAN        (Mali Müşavir (Merhum),

Ü y e     : Mustafa MUTLU  (E. Memur)

Ü y e     : Ayhan  ACAR       (Esnaf).

    

                                               

Güncelleme Tarihi: 26 Ekim 2020, 16:20

Karasu Haber

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER